kalıp, matris.
Molten metal is poured into a mold = mould.
kalıpla yapılmış şey.
a mold = mould of jelly.
(ayırıcı) nitelik/vasıf/karakter, yaratılış, tıynet, tabiat, huy.
He's a man who doesn't fit into the conventional mold = mould of the typical retired army officer.
küf.
The bread was covered with green mold = mould.
küflen(dir)mek, küf bağla(t)mak.
toprak, hümüslü toprak, yumuşak ve mümbit toprak.
şekillendirmek, biçimlendirmek, şekil/biçim vermek.
He mold = moulded a rabbit out of a clay.
kalıplamak, kalıba dökmek/sokmak, kalıba dökerek/sokarak şekil/biçim vermek.
etkilemek, etkili/müessir olmak, oluşturmak, tesir etmek, teşekkülünde âmil/müessir/etkili olmak.
To mold = mould public opinion: Kamu oyu oluşturmak.
To mold = mould the character of a child.
(bir şeyin) şeklini almak, (elbise) bedene oturmak.
a dress that mold = moulds the figure.
mold / moldability / moldable / molder